Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Kimdir?
Üstad Bediüzzaman Said Nursî, asrının müceddidi olarak kabul edilen büyük bir İslam âlimidir. 1877 yılında Bitlis’in Nurs köyünde dünyaya gelmiş ve 1960 yılında Urfa’da vefat etmiştir.
Tarihte hiç eşine rastlanamayacak bir şekilde, normalde 15 yıl süren medrese tahsilini üç ay gibi çok kısa bir sürede bitirerek henüz 14 yaşında iken icazet almıştır.
Daha sonra kendi çabalarıyla fen bilimlerinin tahsiline yönelmiş, bu sahada da çok önemli bir seviye kazanarak, din ilimlerinin yanında fen bilimlerine de ileri derecede vakıf olmuştur.
HER SUÂLE CEVAP…
Çocuk denecek yaşta, diğer âlimlerle girdiği bütün ilmî münazaraları kazanmış, gerek İslâm ilimlerinden, gerek müsbet fenlerden sorulan bütün suallere muhakkak surette doğru cevaplar vermiştir.
Her suale, hem de hiç düşünmeden cevaplar vermesi, alimler arasında, ilminin vehbî, yani Allah vergisi olduğuna dair bir genel kanaate sebep olmuştur.
Bu büyük ilmî mertebesi yanında, sünnet-i seniye, takva ve zühd üzere bir hayat sürmüş, inandığı doğruları yaşamaktan hiçbir baskı ve zulüm asla onu engelleyememiştir. Tarihte yaşamış peygamber vârisleri olan büyük İslam âlimleri gibi, ilminin gerektirdiği kemâlâtı yaşayarak göstermiştir.
HUTBE-İ ŞÂMİYE
Osmanlı’nın dağılma sürecine girdiği 1908-1922 yılları arasında, İstanbul’da sekiz-on sene kadar kalmış, bu sürede Osmanlı’nın ve İslam dünyasının içine düştüğü maddi manevi problemleri yakından teşhis etme ve reçeteler sunma imkânı bulmuştur. Hususen 1911 yılında Şam’da okuduğu, Hutbe-i Şamiye adlı eseri tam bir teşhis ve reçete hükmünde olup onun asrın müceddidi olduğunu gösterir mahiyettedir.
RİSALELERİN YAZILMAYA BAŞLAMASI
Bediüzzaman Hazretleri, bütün bu dertlerin ana kaynağını, “iman hastalığı” olarak teşhis etmiştir. Bundan dolayı bütün ömrünü, imanın ispatına ve iman hastalığının tedavisine vakfetmiştir.Isparta’nın Barla Kasabası’na sürüldüğü 1926 yılından itibaren 23 sene içinde Kur’an’dan gelen ilhamlarla yazdığı ve yüz otuz risaleden oluşan ve manevî bir Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatını yazmıştır.
Ahmed Husrev Altınbaşak Kimdir?
Ahmed Hüsrev Efendi, Rumi 1315/miladi 1899 senesinde Isparta’da dünyaya gelmiştir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin 1927 senesinde sürgün olarak geldiği Barla’da, gördüğü bir rüya üzerine onu ziyarete gitmiş, bu tarihten itibaren onun ilk talebelerinden biri olarak hizmet-i nuriyede hem istişare arkadaşı, hem yardımcısı, hem hizmetinin en önemli rüknü olarak yerini almıştır. Bütün hayatını ve maddi varlığını Risale-i Nur hizmetine vakfetmiştir.
İDAMLA YARGILANDI
Ahmed Hüsrev Altınbaşak, Risâle-i Nur’un Eskişehir, Denizli, Afyon gibi bütün mahkemelerinde üstadı ve sadık Nur Talebeleri ile birlikte idam kastıyla yargılanmıştır.
Memleketin birçok köşesindeki Nur talebelerinin yazdıkları mektuplar onun vasıtasıyla Üstad Bediüzzaman’a ulaştırılmış, çoğu kez -üstadının arzusuna göre- cevaplarını kendisi yazmıştır. Bu konuda Hazret-i Üstad şöyle demektedir:
“Hüsrev’i tashihte (risalelerdeki yazım hatalarını düzeltme işinde) ve tevzi’de (risalelerin dağıtılmasında) ve tedbirde (hizmetin idaresinde) ve muhâberede (haberleşmede) ve Nurların neşir ve yetiştirmesinde tebrik ve muvaffakıyetine dua ederiz. Bu ehemmiyetli vazifelerle beraber; yine o şirin ve parlak kaleminin yazılarını çok nüshalarda görüyoruz.” Emirdağ Lâhikası, s. 1749.
Tevafuklu Kur’ân Yazma Fikri Nasıl Çıktı?
Kur’an’ın yazısında olan bu mucizesini, ilk olarak geçen asırda Üstad Bediüzzaman Hazretleri keşfetmiştir. Maddeci dinsiz felsefenin insanları derinden etkilediği ve akılları gözlerine inmiş ve görmediğine inanmayan veya inanmakta zorlanan insanların yaşadığı böyle bir asırda, Kur’an’ın gözlere hitap eden tevafuk mucizesinin ortaya çıkması gayet manidardır ve tamamen Allah’ın bir lütfudur. Bu konuya dair Bediüzzaman Hazretleri mealen şunları söyler:
“Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan’ın mucizelik yönlerinden göz ile görünecek kısmının beş altı veçhinden bir vechini gösterecek yeni bir Kur’an Elhamdülillah yazıldı. Ümmetçe Hafız Osman hattıyla makbul Kur’an’ın aynı sayfalarını ve satırlarını muhafaza etmekle beraber. Allah lafzı Kur’an’da toplam 2806 defa tekerrür ettiği halde nâdir ve nükteli müstesnalar hariç kalıp geri kalanı tevafuk ettiğini anladık. Sayfa ve satırlarını değiştirmedik. Yalnız tanzim ettik. O tanzimden harika bir tevafuk ortaya çıktı. Yazdığımız Kur’an’ın parçalarını bir kısım ehl-i kalp görmüş, Levh-i Mahfuz hattına yakın olduğunu kabul etmişler.” (Bkz. Mektubat, Fihriste-i Mektubat ve Rumuzat-ı Semaniye)